Rohat Alakom: Kendinizi Birnebûn okuyucularina tanitir misiniz?
Yusuf Yesilöz:1964 senesinde Konya'nin Cihanbeyli ilçesine bagli Gölyazi Kasabasi'nin -eski ismi Halikanli- Karayusuf isimli bir mezrasinda, geçimini önceleri devecilik daha sonralari kamyonculuk ve koyunculuktan saglayan, bir ailede dogmusum. Ayrica babam Tuz Gölü'nden Tuz çikaran bir Tekel isletmesinde sigortali isçi olarak çalisirdi, kendisi Gölyazi'da ilk olarak sigortali çalisma ve sendikaya üye olma ünvanina sahiptir. Alti kardesiz, ve gene de mezranin en küçük ailesi idik. 1987 senesinde Kürt realitesi beni de yurt disina sürdü ve o tarihten bu yana Isviçre'de yasamaktayim. Kendi kurdugum Ararat isimli yayinevinde Kürt edebiyatindan Almancaya çeviriler yapip yayinlamaktayim. Isviçre devlet dairelerinde Almanca-Kürtçe-Türkçe dilleri için tercüman olarak çalisip, geçimimi saglamaktayim.
Rohat Alakom:Sizin bundan birkaç yil önce Isviçre'de açtiginiz Ararat adinda bir kitap dükkaniniz vardi, biraz da bu yillara dönebilir miyiz?
Yusuf Yesilöz:Ararat Kitabevini 1992 de açmistim. Kitabevinde üç dilde, Kürtçe, Türkçe, Almanca olmak üzere üç bine yakin kitap bulunduruyorduk. Ararat Kitabevi, o yillar gelisen Kürt ulusal muhalefetinin paralelinde gelisen bir deneme idi diyebilirim. Tüm Avrupa'da oldugu gibi, Isviçrede de hemen hemen tüm Kürt örgütlerinin büyük sehirlerde dernekleri vardi, herkes kendi dergisini yada sayilari çok az olan kendi kitaplarini satardi, bazen de biribirleri ile degistirirlerdi. Her köse basinda Kürt sorununu tartismayi denerlerdi yeni mülteci Kürtler. O zamanlar bir okuyucu kesim yaratabilmek, kitap ihtiyaci olanlara kolaylik saglamak, ayrica insanlarimizi daha fazla ve her renkten kitapla tanistirmak amaci ile, kitabevi açma düsüncem olmustu. Kitabevinde özellikle Kürt sorunu ile ilgili olan Kürtçe ve Türkçe kitaplar bulunduruyorduk. Ayrica Almanca olan bine yakin kitabimiz ise, 3. Dünya Ülkeleri diye adlandirilan ülkelerin Almanca ya çeviri edebiyati ve anti-irkçi literatur idi. Periyodik olarak seminer ve yazarlar ile söylesiler organize ediyorduk. Kitabevi kisa sürede istenilen düzeyde tanindi. Özellikle Kürt sorunu ile ilgilenen Isviçreli çok insan için bir ugrak yeri ve Kürt realitesi üzerine bilgi alinan kanal oldu. Kitabevinin ekonomik yükünü kaldirmak zor oldu. Çeviriler yapip, kitabevi masraflarini karsiliyordum. Insanlarimizdaki kitaba olan az ilgi, Almanca satilan kitaplarin ise, masraflari kurtaracak düzeyde olmamasi, 1992 senesindeki açilisimizdaki derin sevinç gibi ayni üzüntü ile, kitabevini 1995 senesinde kapatmak zorunda kaldik. Kitabevine gelen Isviçreli veya Alman dostlar, bizden Kürt edebiyatindan Almancaya çevirili eserler isterlerdi. Yasar Kemal'in kitaplari disinda, o yillar Almanca okuyucuya sunabilecegimiz hiç bir edebi eser yoktu. Bu eksiklikten dolayi -yada eziklik diyelim- 1994 senesinde Isviçreli bir arkadasim ile beraber ilk olarak Musa Anter'in 'Birîna Res' isimli piyesini Almancaya çevirip, kisa sürede Isviçreli bir yayinevi bulmadigimizdan dolayi, kendim yayinlamistim. Böylece hiç planlamadigimiz halde, Almanca yayin yapan Kürt orijinli bir yayinevimiz oldu. 1995 senesinde kitabevi kapandiginda, Kürt yazarlardan Almanca'da alti kitap yayinlamistik. Bunlarin çogu ise, kendi çevirilerim idi. Daha sonraki yillarda basima 6 kitap hazirladim. Ararat Yayinevinde periodik olarak senede Kürt yazarlarindan iki çeviri yayinliyoruz, bunlarn hepsi yalniz basima yarattigim imkanlar ile oluyor, bazen çok güçlük ile karsilastigimiz oluyor. Temenimiz, bundan sonra redaksiyonu bir-iki kisi ile genisletip, daha da ileri düzeyde, Almanca'da var olan standartlara göre, kitap yayinlayabilmek.
Rohat Alakom:Son olarak sizin Almanca yazilan iki kitabiniz yayimlandi. Nerden çikti bu yazma düsüncesi?
Yusuf Yesilöz:1998 senesi içerisinde birisi Isviçre, digeri bir Alman yayinevinde yayinlanan iki kitabim var. Kitaplarimi Ararat yayinevinde yayinlamamamin sebebi, hem gelin hem güvey olmak istemeyisimdendir. Ayrica Alman yayinevlerinin bizden çok daha büyük imkanlari var. Gördügünüz gibi, kitaplari profesyonel bir sekilde yayinlamislar. Kitaplarimi ilk olarak Almanca yazdim. Sanirim bu Almancaya daha fazla konsantre olmamdan geliyor; yönettigim yayinevinin Almanca kitaplar çikarmasi, günlük yasamda Almancayi kullanmam belirleyici sebepler olabilir. Kitab yazma düsüncemi, garsonlugun yaninda mutfaga girip, lokanta misafirleri için yemek yapan birine benzetiyorum. Kitap ile olan akrabaligim sirasi ile; kitapçilik, çevirmenlik ve yayincilik olarak süregeldi. Kendime ne zaman 'bende bir kitap yazmak istiyorum' dedigimi, su anda hatirlamiyorum. Ama sanirim Kürdistanda gelisen halk muhalefeti, onun beraberinde getirdigi heyacan, umut ve trajedi, benim bu karari vermemde etkendirler. Ayrica senelerdir yabanci bir toplum içerisinde yasiyoruz. Yazi da, insanin kendisini en iyi ifade edebilecegi bir mekan olduguna göre, kitaplarim ile acilari ve sevinçleri, gelenek ve aliskanliklari ile beraber gerçegimizden bir resim sunmak istedim.
Rohat Alakom:Bu çalismalarinizda ne tür konular seçtiniz?
Yusuf Yesilöz:Aslinda insanin kendi yazdiklarini anlatmasi zordur. Yine de bir kaç cümle ile belirtmeye çalisayim: Ilk kitabim "Reise in die Abenddämmerung" (Aksam karanligina yolculuk) çocuklugumda yaslilardan defalarca dinledigim epizotlardan (oluntu) meydana getirilen, 160 sayfalik kurgusal bir anlati. Kitapta, Kürt ulusal hareketine desteginden dolayi karakol komutani tarafindan her türlü iskenceye maruz kalmis bir Kürt köylüsünün (çobaninin), çareyi en son ulusal harekete katilmakta buldugu ve kendisi gittikten sonra ise, karakolun hedefi haline gelen, bundan dolayi Türkiyeyi terk etmek zorunda kalan esi ve ailesinin drami anlatilir. Kitapta olan insan iliskileri, küçük mezrada yetmisli yillarin basi. Bir nevi çocukluk hatiralarim. Motorize araçlarin hala girmedigi ve koyunculuk ile ugrasan, dogaya tamamen bagimli olan ve insanlar arasi dayanismanin en iyi dönemini yasadigi bir köy. Ayrica kitabin belirgin bir diger agirlik noktasi ise, militarizmin Kürt yasantisina direk müdahalesi ve günlük kültürün askeri siddet ile olan uyusmazlik ve çeliskileri. (Elestirmenler özellikle bu bölümü irdelediler) Tüm Kürdistan'da oldugu gibi, Iç Anadolu Kürtlerinin de yiginla sözlü edebiyatlari vardir. Özellikle benim büyüdügüm köyde, uzak sehirlere tuz götürüp, yerine yemis, kuru üzüm, pirinç gibi gida maddeleri getiren 'devecilerin' anlattiklarindan, o zamanin gözde meslegi olan koyun çobanlarinin efsanelerinden derlenen sayilarca edebi degeri yüksek öykü vardi. Masal anlatma gelenegi yaslilarda bir zorunluluk gibi idi. Anlaticilarindan, yaslarda agit yakanlardan, dügünlerde türkü söyliyenlerden veya güzel halay çekenlerden benim çocuklugumda imrenerek söz edilirdi. Bunlar hakkinda söylenen ve aklimda kalan deyim yerine geçebilecek bir-iki cümle:"Dibêje û ji devê wî hingiv diwese!" (Söylüyor, agzindan bal akiyor), "Bêje, kezeva min vesine" (Söyle, cigerimi rahatlat) Köyümüze elektrik geldiginde, ben 16 yasinda idim. O güne kadar belkide en fazla bes kez televizyon seyrettim; bugün o zamanlar haksizlik diye tanimladigimiz elektrik yoklugunu, yazdigim hikayelerime bakaraktan benim için en büyük sans olarak görüyorum. Ikinci kitabim, "Vor Metris steht ein hoher Ahorn" (Metris'in önü bir ulu çinar) cezaevi izlenimlerim. 1996 senesinde en son Türkiye'ye gittigimde, Istanbul da yayinevinde Almancasini yayinladigim Mehmed Uzun'un "Destpêka Edebiyata Kurdî" isimli kitabindan dolayi tutuklanmistim. Kitap Isviçre'de yayinlandi, fakat Türkiyede hakkinda dava açildi. Iki karakol, Metris ve Ankara Ulucanlar olmak üzere iki cezaevi 'ziyaret' etmistim bu üç haftalik tutuklulugum esnasinda. Bu sirada bir çok insan ile karsilastim, Avrupa toplumu için ilginç olabilecek izlenimlerim oldu, Kürt, Türk ve dünya kamuoyuna mal olmus çok sahsiyet ile beraber kaldim. Isviçre'ye geri döndükten sonra, aldigim notlardan derleyip, Eylül 1998'de Almanya-Münster'de Unrast Yayinevinde bir kitap yayinladim. Bu kitap, aslinda bir nevi de zorunluluk idi; cezaevlerinde karsilastigim çogu insanlar -siyasi yada adi suçlular- bana sunu söylüyorlardi: "Bizim hikayemizi yazin!"
Rohat Alakom:Okuyuculardan ne tür tepkiler aldiniz?
Yusuf Yesilöz:Ikinci kitap hala yeni sayilir, tepkileri önümüzdeki aylarda bekliyorum. Ilk kitabim begenildi. Isviçre Kitapçilar ve Yayincilar Birligi tarafindan '1998 yilinin kitabi' seçildi. Özellikle Isviçre basini uzun süre tartisti. Hemen hemen tüm ulusal gazetelerin kültür sayfalarinda elestiri yazilari çikti ve devlet radyolarinin kültür programlarina ve mahalli bir çok basina konu oldu. Almanya'da sol basin ilgilendi. Mayis 1998 de, Solothurn sehrinde her yil periyodik yapilan, Isviçre Ulusal Edebiyat günlerinde, misafir yazar olarak söylesilere davet edildim. Ayrica 1998 de Isviçrenin misafir ülke oldugu Frankfurt Kitap Fuarinda, Isviçre de yasayan yabanci yazar olarak davetli gittim ve orada bir söylesi yaptim. Ayrica kitabevlerinin ve lise dengi okullarin organize ettigi okuma günlerine katildim. Kitap yayinlandiktan üç ay gibi kisa bir süre sonra geçen yaz, Milano'da Italyanca'ya çevrildi. Sanirim önümüzdeki mart ayi içerisinde yayinlanmasi gerekiyor. Yayinevinden aldigim duyuma göre, baska dillere çevirileri için ilgelenen yayinevleri ile pazarliklar var.
Rohat Alakom:Isviçre'de yasayan Orta Anadolu Kürtleri Cemaati konusunda neler söyleyeceksiniz?
Yusuf Yesilöz:Isviçrede yasayan Iç Anadolu Kürtleri'nin konumu da, sanirim yurtdisinda yasayan diger Kürt insanlari ile esit düzeydedir. Altmisli yillarin basindan beri Avrupa'ya göç veren bölgenin, hemen hemen tüm köy ve kasabalarindan, Isviçreye yerlesmis üç kusak insan bulmak mümkün. Çogunlukla Konya'nin Cihanbeyli, Kulu ve Yunak ve Ankara'nin Bala, Haymana, Polatli ve Şereflikoçhisar ilçelerine bagli köylerden gelmisler. Eskisehir'e bagli Sivrihisar ilçesinden de, sayilari az da olsa, Isviçrede yasayan Kürtlere rastlamak mümkün; bunlar yetmisli yillarda isci olarak gelen kesim. Isviçre'de yasayan Iç Anadolu Kürtlerinin sayilarini kestirmem oldukça zordur. Isviçre'ye akinlari, özellikle seksenli yillarin ortalarindan sonra baslamis; bölgenin ana geçim kaynaklari olan rençberlik, hayvancilik ve nakliyatçilik gibi meslek dallarinin seksenli yillarda krize girmesi, Iç Anadolu'dan basta Avrupa ve ayrica Konya-Ankara gibi büyük sehirlere göçü kamçilamistir. Isviçre'de yasayanlarin, çogunlugu isçidirler. Son yillarda buralarda gelisen issizlige paralel olarak restaurant, bakkaliye, imbis vb. gibi isyeri sahibi olanlar atakta. Ögrenci olan az bir kesim var. Ulusal harekete direk katkida bulunan ve tüm zamanini ona veren sayisizca insan var. Kürt kültür faaliyetleri içerisinde olan, bu çalismalari candan yürüten insanlar var. Örnegin Mustafa Selimoglu gibi, Kürt günlük basini için gazeteci olarak ciddi haberler yapmis kisiler var. Bir süre önce kapanan Zürich'teki Kürdistan Kultür Merkezi'nin çalismalarini yürütenlerin çogu, Iç Anadolu Kürtleri idi... Tabii memlekette oldugu gibi burada da kahveleri olan, kagit oyniyanlar var!. Iç Anadolu Kürtlerinde hala kaybolmamis bir özellik var: iki kisi bir araya geldiklerinde, bir çok Türkçe kelime katsalar da, biribirleri ile Kürtçe konusurlar. Umarim bu aliskanliklari sürer, Kürtçesini kullanmadiklari veya bilmedikleri kelimelerin Kürtçesine de alisirlar.
Rohat Alakom:Iç Anadolu Kürtleri tarafindan çikartilan Bîrnebûn dergisinin simdiye kadar alti sayisi yayimlandi. Ben kendim, Iç Anadolu Kürtlerinin bu dergi sayesinde tarihsel alanda kendi kendileriyle ilk kez tanistiklari kanisindayim. Bu görüse ne dersiniz?
Yusuf Yesilöz:Görüsünüze tamamen katiliyorum. Birnebûn dergisi bir ilktir, bir mukaddemedir. Öncü bir görev üstlenmis. Nüfusu bir milyon civarinda olan Iç Anadolu Kürtleri üzerine bir kaç arastirmanin disinda, bugüne kadar fazla bir seyler ne yazik ki yazilmamistir. Kendimiz de, ne edebi ne de arastirma alaninde fazla birseyler yazmamisiz. Sanirim, redaksiyondaki arkadaslarin bir zorlugu da bu olur: yazili bilgi az, ayrica bölgeden uzaklik. Dilegim, Birnebûn yakin bir zamanda kendi cografyasi ile tanisir, kendi insanlari arasinda arastirma ve geçmisleri ile tanisma motivasyonu saglar. Son gittigimde bir defa daha tanik oldum: özellikle son on yil içerisinde benim kasabamda hemen hemen her aileden 'Üniversiteli' çikmis, kiz yada erkek. Hatta bazi ailelerde birden fazla genç üniversitelerde çesitli meslek dallarinda okuyorlar. Gerillaya katilan sayisizca insan var, çogunlugu okuyan kesimden katilmislar, geride biraktiklari hâlâ tam olarak betimlenmemis bir sempati var. Türkiyedeki siyasal ve kültürel yasama mal olmus 'Iç Anadolulu' bir çok Kürt var. Kisacasi cografyamizda ciddi arastirmalar yapacak, bir potansiyel olusmus. Kucaklasmak gerekiyor...
Rohat Alakom:Gelecege iliskin çalismalariniz konusunda biraz 'sir' sahibi olabilir miyiz?
Yusuf Yesilöz:Isviçreli yayinevimin bu yil basima hazirladigi bir kitabim var. Gene anlati tarzinda bin novel. Çocuklugumda dinledigim, bu yüzyilin yarilarina dogru meydana gelmis bir epizot: nihayet dördüncü nisanlisi ile evlenebilen bir gencin hikayesi. Içerigini yörede olan olaylardan alip, üzerinde çalistigim veya hakkinda hala bilgi topladigim baska hikayelerim de var